T.C KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI PROJESİ - ANADOLU' DA 9000 YILLIK İZ: ÇÖMLEKÇİLİK

SERAP ÜNAL-ANADOLU UYGARLIKLARINDAN İZLER - TARİH

 

 

İnsanın var oluş mücadelesinde ihtiyaçlar hiyerarşisinin ilk basamakları kapsamında gerekli olan yardımcı aletler, var oluşla birlikte onun zekâsıyla yaratıldı. İnsan ilk olarak beslenmek, barınmak yani yaşama tutunmak için gereksinimi olan alet, araç ve gereçleri çağlar boyu geliştirerek üretti.

İnsanlığın Ön Asya coğrafyasında, Anadolu’da görüntü veren en eski varlığı ve yerleşmeleri, Paleolitik Dönemin başlarına kadar uzanır. Paleolitik Dönemin üç evresinde de (Alt, Orta ve Üst)  insanlar mağaralarda barınıp, doğada rahatça elde edilebilen iri taşlardan kaba aletler yaparak yaşamlarını kolaylaştırmışlardı. İnsan türünün, günümüzden 30-40 bin yıl öncesi “Homo sapiens neanderthalensis”den düşünen insan da dediğimiz “Homo sapiens sapiens” türüne dönüşümünü ile taş aletler daha da geliştirilmiş, kemikten iğne gibi delici aletler kullanıma sokulmuştur. Ayrıca av hayvanları ve av sahnelerini betimleyen mağara resimleriyle düşünen insanın sanatsal yanının da ortaya çıktığı ön görülmektedir. Özellikle Hallan Çemi, Çayönü örneklerindeki Paleolitik Dönemin sonu (Epi-Paleolitik/Mezolitik) buluntular olan taştan kaplar, gelişmiş taş aletler, planlı taş konut örnekleri, daha gelişmiş farklı bir sosyal düzeni ve yeni bir çağın (Neolitik Çağ) gelişini işaret etmektedir.

Gordon Childe’ın deyişiyle devrim niteliğinde bir dönüşüm olan Neolitik Dönem’de ise insan, buğday ve arpayı yani tarımı ve hayvancılığı keşfetmiş, toplayıcı ve avcı göçerlikten yerleşik döneme geçmiştir. Yerleşim yerlerini de doğal zenginliklerin yoğun olduğu bölgelerden seçmiştir. Yeni bir sosyal düzen olarak kabul edilen Çanak Çömleksiz (Akeramik) Neolitik Çağ (MÖ.9600-7000) zamanda üretim ve örgütlü sosyal yaşamın başlangıç çağıdır. Seramiksiz Neolitik Çağ’ın güzel örneklerini veren yerleşmelerden Çatalhöyük ve Nevala Çori Höyüğünde özenli, 8-10 odalı taş duvarlı yapılar, kerpiç evler, kalkerden saklama kapları, takı süs eşyaları, çömlekçilik henüz olmamasına karşın balçıktan kadın figürinleri vb. buluntular, yanı sıra köy ve mahalle anlayışında konuşlanmalar, dönemsel gelişimin devamı olan bir sosyal yaşamın örneklerini sunmaktadır. Çanak Çömleksiz Neolitik’in ilk başlangıcından (Son Epi-Paleolitik) itibaren gelişmeye başlayan tarım, yerleşim ve inanç anlayışı, belli bir süre sonra daha işlevsel bir toplum anlayışına geçişi zorlamış, daha sistemli yerleşim ve endüstri gereksinimini doğurmuştur.

Neolitik Dönemi ikiye bölen en önemli aşama, kilin ısıl yöntemle sertleştirilerek işlevsel olarak kullanımıdır. Çanak Çömlekli Neolitik Dönemde (M.Ö. yaklaşık 7000-6000) başlayan pişmiş toprak kültürü, toplulukların kültsel tören anlayışlarından, evi sosyal merkez haline getirmelerine kadar sosyal yaşantı düşününü ciddi bir biçimde etkilemiştir.  Bu evrenin en önemli özelliklerinden biri de grup yaşantısından toplum yaşantısına geçiştir. Bununla birlikte, çömlek yapımının bu dönemde başladığını ve bilinçli bir şekilde aşama kaydettiğini biliyoruz.

Bütün gelişmelerde olduğu gibi, çanak çömlek yapımına başlanması da sosyal davranışların değişime uğramasına neden olmuş ve artık bu sosyal davranışlar insan hayatının temel taşları olan ev ve ocak etrafına daha çok odaklanmaya başlamıştır. Bu zaman diliminde çok farklı bir üretim anlayışı ve bu üretim tarzının ivme verdiği yeni bir sosyal örgütlenme söz konusudur. Yeni sosyal yapıda artık kadın daha da önemlidir. Bu süreç, feminen özelliklerinden ve becerilerinden kaynaklı olarak kadını ön plana çıkarmıştır. Zira kadın, yapacağı yemeği pişirmek ve erzak muhafazası için kaplara gereksinim duymuş, bu süreçte toprakla özdeşleştirilmiş, üretkenliği ile doğurganlığının da göz önüne alınmasıyla saygınlığını artırmış ve kilden figürinleri yapılarak kült kapsamına alınmıştır.

İlk ve Orta Kalkolitik Dönemde (M.Ö. yaklaşık 6000-4000) ise, pişmiş toprak kaplar estetik ve işlevsellik açısından daha da geliştirilmiş, kap yüzeylerinde fark edilir biçimde değişiklikler gözlenmiştir. Bu dönem çanak çömleklerde açkı (perdah) uygulaması, çok renklilik ve bezemeler dikkat çekmektedir. Dönemsel araştırmalar yapan bilim insanlarınca tarihleme açısından nispeten karmaşık bir süreç olarak addedilen bu dönemlerin önemli yerleşmeleri, Güney Mezopotamya’dan uzanan Obeid ve Halaf kültürünün Anadolu’ya devamı niteliğindeki yerleşmelerde önceki dönemin ilerisinde çanak çömlek örneklerine rastlarız. Kalkolitik Çağ’ın tüm evrelerini temsil eden yerleşmeler, Anadolu’nun hemen hemen tüm sathına yayılmıştır. Canhasan ve Hacılar çanak-çömlekleri döneminin en iyi örneklerini sunmaktadır.

İnsan topluluklarının Anadolu’da madeni çok öncesinde tanımalarına rağmen, süs eşyaları ve takı yapımı dışında madenin bilinçli kullanımı Orta Kalkolitikte (yaklaşık M.Ö. 4000’lerden itibaren) başlamış Tunç Çağı’nda madencilik üst seviyeye ulaşmıştır. Bu çağın belki de en önemli olayı çömlekçi çarkının keşfidir. Çarklı çömlekçiliğe geçişle, günümüze kadar uzanan etno-arkeolojik değerleri artıran ilk endüstriyel üretim örneği ve tarzı meydana gelmiştir. Çömlekçi çarkı öylesine değerli bir buluştur ki Childe,  çömlekçi çarkının devinimli tüm araçların ilham kaynağı olduğunu öne sürer. Bugün bile çömlekçi çarkının mı tekerlekten, tekerleğin mi çömlekçi çarkından esinlendiği, yani hangisinin önce keşfedildiği bilim insanları arasında tartışma konusudur. Bununla birlikte arkeolojik nesnel bir buluntu gibi çömlekçiliğin özellikle de ilk endüstriyel üretim sayılan çarklı çömlekçiliğin eylemsel ve yöntemsel olarak hiç değişime uğramadan günümüze kadar ulaşması da kuşkusuz dikkate değer bir konudur. 

Çömlekçilik arkeoloji, antropoloji, etnografi, sosyoloji vb. disiplinler kapsamında bilgi üretmesinin yanında primitif teknolojisiyle bugüne gelebilmesi nedeniyle Anadolu’da hala yaşamakta olan önemli bir kültürel miras öğesidir. Bu kültürün diğer ilginç bir özelliği de, pişmiş toprak üretiminin dört temel yaşam elemanı sayılan hava, su, toprak ve ateşin insanla bütünleşmesiyle oluşmasıdır.

Çömlekçiliğin özellikle de çarklı çömlekçiliğin, devinimle işleyen tekerlek dâhil tüm araç ve gereçlere de önderlik ettiği önemli bir toplumsal, sosyokültürel ve teknolojik gerçeklik olduğunu belirtmek gerekir. Diğer yandan günümüz seramik endüstrisinin, bugünkü seviyesine gelişi de incelenmeye değer ayrı bir teknolojik olgudur. 

Birçok bilim insanı ve sanatçı, prehistorik seramikleri mağara resimlerini takip eden dönemlerin üç boyutlu ilk sanat eserleri olarak addederler. Pişmiş toprak kültürünün günümüze getirdiği diğer önemli bir kültürel katkısı da, günümüz modern seramik sanatının kökenini oluşturmasıdır. Ülkemizde olduğu gibi batıda da pişmiş toprağı modern seramik sanatına taşıyan en önemli faktör çömlekçiliktir.

Günümüzde Anadolu’da yaşamakta olan kırsal çömlekçiliğin devam ettiği merkez ve bölgeler, dikkat edilirse genellikle Neolitik öncesi ve sonrası tüm dönemlerde yaşam alanı olmuş bölgelerdir. Kısa duraklamalar haricinde bu alanlarda çömlekçiliğin kesintisiz devam ettiğini düşünebiliriz. Dolayısıyla yaşayan çömlekçilik, yaklaşık 9000 yıllık bir sürecin analizinde önemli bir uç noktasıdır. Ne var ki bu kadim geleneksel kültür Anadolu’nun birçok yerinde kaybolma sürecine girmiştir.

İnsan, var oluşundan bugüne dek hayatını sürdürebilmek için çeşitli alet, araç-gereçlere gereksinim duymuş, gruplar/topluluklar içinde ihtiyacı olan ortam ve gereçleri doğadan üreterek ve kullanarak hayata tutunmuştur. Anadolu’da Paleolitik Dönemin başlarından itibaren ilk olarak taş yontarak alet edinmeye başlayan insanlık, sonrasında bu becerisini geliştirerek, tarımı, çanak çömleği, gereksinimlerinden dolayı toprak kapları ilk üreten kadının önemini keşfetti, barınacağı evleri yaptı. Daha düzenli bir sosyal hayata geçti. İnsan çağlar boyu pişmiş toprak üretti ve halen günümüz endüstrisi de dâhil üretmeye devam etmektedir.

Geçmişten günümüze verdiği zengin, sosyokültürel betimsel malzeme ile çömlekçilik, binlerce yıllık geçmişi, üzerindeki bezeklerden formlarına, pişme derecelerine kadar birçok veriyi gerek arkeolojik, gerekse etnografik olarak çok sayıda disiplinle birlikte bizlere sunmaktadır. Anadolu’nun bu kapsamda zengin bir kültür coğrafyası olduğunu düşündüğümüzde bu varlığın kültür varlıklarımızın önemli bir alanını oluşturduğu gerçektir. 

Neolitik Çağdan günümüze kadar geçen binlerce yıllık süreçte, özellikle Anadolu’da yoğunlaşan bu sanat/zanaat, hemen her evrede farklı özellikler göstererek ortaya çıkmıştır. Seramikli Neolitik Dönemde, Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi, kilden yapılmış kaplara M.Ö.7.binlerde Göller Bölgesi’nde de yoğunlukla rastlanmaktadır. İlk örnekler tek renkli, kaba yapılı ve basit biçimlidir. Sonraları M.Ö.6. binin ortalarında, özellikle Çatalhöyük ve Hacılar ’da yapılanlar, çok renkli olmaları, biçim ve bezemeleriyle insanlığın seramik konusunda ortaya koyduğu ilk sanat eserleridir.

Sanat ve zanaat tartışmalarının yoğun olduğu bir dönemde, Bauhaus Okulu’nun sanat eğitiminde ve sanat anlayışında çığır açan tasarım devrimi sürecinde açtığı atölyelerin arasındaki Dornburg seramik atölyesinin modern seramik sanatına ve tasarımına yönelimindeki çıkış noktasının yerel çömlekçilik olması da dikkate değer bir konudur. Çömlekçi ustası Gerhard Marcks ile tasarım uzmanı Max Krehan'ın birlikte çalışmalarında, Kızılderili çömleklerinden Anadolu çömleklerine kadar bezeme ve tasarımlar vardır. Bu anlayış pişmiş toprak üretiminin, seramiğin işlevsel kullanımından modern seramik sanatına, mimariye ve endüstriyel üretime kadar uzanmasını sağlamıştır.

Anadolu topraklarında ilk varlığına en güzel örnekleriyle rastladığımız pişmiş toprak kültüründen sadece bir kesit alınarak lokalize edilmiş olan bu araştırma, akademik dizininin biraz dışında yer yer öyküsellikle anlatımı yapılarak, aynı zamanda geniş Anadolu coğrafyasının da bir temsili olarak sunulmuştur. Çömlekçiliğin Anadolu’daki geniş kültürel yayılımının Göller Bölgesindeki yaşayan örnekleri de bize maddi kültür anlamında çok değerli bir miras oluşturmuştur. Özellikle bölgenin, merkezinden itibaren arkeolojik geçmişi çok gerilere giden bir alan olması ile birlikte yarattığı kültürel değerlerin ilkel çömlekçilikle günümüze taşınması arkeoloji, antropoloji, jeoloji, sanat vb. disiplinlerin birlikte çalışarak zenginleştireceği bir alan oluşturmuştur. Kuşkusuz pişmiş toprak kültürü, salt arkeologların sorunsalı değildir.

Aristo’dan itibaren tüm göksel dinlerin genel kabulü ile dört temel yaşam elemanı sayılan (Anâsır-ı erbaa/Dört Unsur) hava, su, toprak ve ateşin insan eliyle bütünleşmesiyle oluşan seramik, aynı zamanda pişmiş toprak olarak yok edilemeyen bir malzeme olarak da kalıcılığı ile bu kültürel sürece hizmet etmektedir. 

Çarklı çömlekçiliğe geçiş ise apayrı bir endüstriyel devrimdir. Ekipmanlı üretimin ilk başlangıcı sayılan çömlekçi çarkı başlı başına tarihsel bir olgudur. İlginçtir ki, çarkın ilk ve en primitif birinci tür diye sınıflanan uygulamasından, ayaklı çarka kadar olan bütün türleri, bugün Anadolu’nun birçok çömlekçilik merkezinde birebir değişime uğramadan kullanılmaktadır. Basit bir örnekle; bir amforanın sivri dibini 15-20 cm yukarısından kesip tabanını düzlerseniz karşınıza tipik bir Anadolu testisi çıkar. Aynı şekilde Gökeyüp’te halen kullanılan 1 ve 2.tür çömlekçi diskinin, çarkın ilk bulunduğu yer olan Uruk’ta ortaya çıkarılan, M.Ö 3500’e tarihlenen (L.Woolley Kazıları) diskle olan benzerliği şaşırtıcı değil midir? Elbette bu varoluşun da kültür mirası içeriğindeki yeri tartışmasızdır. Arkeolojik bir buluntunun nesnel olarak ortaya çıkarılması ve yorumlanması bilim insanına nasıl ki bir heyecan ve şevk veriyorsa, arkeolojik bir olgunun eylemsel olarak hiç bozulmadan günümüze kadar ulaşıp devam ediyor olması kim bilir kültür bilimcilerde nasıl bir duygu yaratacaktır.  

Sözü edilen alanda multidisipliner bir çalışma ortamı henüz tam anlamıyla gerçekleşmemiştir. Arkeologların ifadesiyle, arkeoseramik kapsamda yetersiz çağların filolojisi olan seramik, tek bir bilim ya da sanat alanına bırakılmayacak kadar önemlidir. Seramiğin günümüze dair yaptığı yadsınamaz katkının yanı sıra kültürel miras kapsamında yarattığı değerlere karşın yeterli bir ilgi görmekte midir?

Göller Bölgesinde yer alan çömlekçilik merkezleri, Anadolu’da binlerce yıllık bir gelenek olan çömlekçiliğin yaşamakta olan haline güzel bir örnektir. Anadolu’da sürdürülebilen kültürel çömlekçiliğin halen devam edebilmesinin en önemli dayanağı, yaklaşık 9000 yıllık bir uğraşın izlerinin silinmemesi olsa gerek.

Oysa Anadolu çömlekçiliği, arkeolojik ören yerlerinin zenginliği, kil yataklarının verimliliği ile binlerce yıllık bir üretim tarzını ve kültürünü günümüze taşıyan bir değerdir. Anadolu kültür hazinesinin öğelerinden olan çömlekçiliğin, bölgesel kesitinde yapılan bu çalışmayla diğer bir gaye olarak; multidisipliner çalışmalara da dahil edilerek somut olmayan çok önemli bir mirasın, en azından İllerin Kültürel Miras Envanteri ’ne alınması çabası, sonra da Anadolu çömlekçiliğinin Ulusal Kültür Dökümü’ne alınması çabası güdülmüştür.

UNESCO, gerek sözleşmede tanımlanan gerekse sonraki çalışmalarla açıklık kazanan yaklaşımlarıyla, somut olmayan kültürel mirası, öncelikle bu mirası yaratan ve koruyan toplumun sonra da bütün insanlığın belleği olarak görmektedir. Bu ortak bellek, paylaşılan bir deneyim olarak tarihsel süreklilik içinde ortaya çıkmıştır. [Oğuz 2017:12] 

Somut Olmayan Kültürel Miras (SOKÜM) UNESCO tarafından; “toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekânlar biçiminde tanımlanmaktadır. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu miras, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; Böylece kültürel çeşitliliğe ve insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur.” denmektedir. 

Ülkemizin 15 maddelik “İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesi’nde” (Beratları alınmış) “Geleneksel Anadolu Çömlekçiliği” henüz yer almamaktadır. Benzer şekilde yerel kültürel çalışmalarda da bu konu fazla dikkate alınmamaktadır. Oysa UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamındaki tüm uluslararası listelere göz attığımızda, bizden çok daha geç dönemlerde varlığı ortaya çıkmasına karşın, birçok ülkede çömlekçiliğin (pottery) SOKÜM alanlarında yer aldığını görmekteyiz.

Eşsiz Anadolu seramik geleneğinin binlerce yıldır devam eden etkilerinin günümüzde de hala var olması son derece heyecan vericidir. Biçimsel olarak primitif yapısı hiç bozulmadan günümüze kadar gelebilmesi son derece önemlidir. Bu nedenle korunarak kültür mirası vitrininde yer almayı hak etmektedir.

 

 

 

Yayın Tarihi: 02/07/2021
Okunma Sayısı: 1092